Pavlov’un köpeklerine dönmüş kamuoyu… Kime hırlayıp kime kuyruk sallamak gerektiğine medya ve popülizm dininin rahipleri karar veriyor. . . . Türkiye’de salt hümanist gerekçelerle kamuoyu hassasiyeti oluşturulamaz. Sanırım dünyanın hiç bir yerinde oluşturulamaz. Hassasiyetimizin sınırlarını öncelikle politik çıkarlar, sonra din, ardından soy bağı belirler. . . . Dünyanın doğusunda, özelde de Türkiye’de uzun vadeli politik hesaplar yapılamıyordu zaten. Kısa vade, geçici çözüm… E akıl Türk’e ait olunca daha fazla nisyan ile malul oluyor sanırım. . . . Türk İslamcılığının temel kerteriz hatalarından birisi şudur ki; Ümmet deyince akıllarına Araplar gelir. Türk İslamcıları Arap olmayan halkları hem ciddiye almazlar, hem irtibat kurmakta fayda görmezler, hem de aramızda kalsın tam manasıyla dindaş saymazlar… Müslüman dediğin ille esmer tenli, entarili, kefiyeli bir tip olacak ve Arapça konuşacak. . . . İşin acı tarafı da şu ki Arap’ın gözünde de Arap olmayan Müslümanlar Müsta’raptır, Mevalidir. Yani hem dinleri hem adamlıkları eksiktir. Ciddiye alınacak tarafları yoktur. Onlar tarih boyunca Arap olmayan halkları kendileriyle eşit haklara sahip topluluklar olarak görmemişlerdir. Endülüs tarihi, Emevi tarihi, Mısır tarihi ortada… Gidenler bilir, şu an Suud’da Uzakdoğulu Müslümanların hali ortada. . . . Türk İslamcısının rakik kalbi Gazze’dedir, Filistin’dedir, Kudüs’tedir. İçlerinden biraz kitap okuyan Endülüs adını geveler Tarihin ve şimdiki zamanın gerçeklerinden kopuk zihnini de bu coğrafyaya özgülemiştir. Bu üç coğrafi ad onun salt imanının değil, aklının da hudududur. Arap olmayan Müslüman coğrafyaya ilişkin bilgisi de ilgisi de yoktur. . . . Bu hafta sonu, ağırlıkla yabancı öğrencilere eğitim yardımı yapmak üzere kurulmuş bir platformda burs başvurularını değerlendiren heyete davet edildim. Doğu Türkistanlı öğrencileri orada tanıdım. Hepsinin aileleri tutuklu, çalışma kampında yahut gözetim altında. Bir iki yıldır hiç biri ailesinden haber alamamış. Aile üyeleri birbirlerinin garantörü olmak üzere rehin tutuluyor. Korkunç dramlar anlatılıyor. En az yirmi milyon insan Çin hükumeti tarafından insanlık dışı uygulamalara maruz bırakılarak asimile ediliyor. Dilleri, dinleri, bütün kültür değerleri ve insani birikimleri yok ediliyor. Dünya onların sesine sağır. Acılarına kör. . . . Varımız yoğumuz Suriyeli kardeşlerimiz… Onlar Ensar… Biz muhacir… Kimse görmüyor Doğu Türkistan’dan buralara savrulmuş kimsesiz gençleri. Türkiye’ye okumak üzere gönderilmiş Somalili, Cibutili, Kenyalı kız çocukları kimse görmüyor… Yüz hatları incecik, hepsi zayıfcak… munis, sakin kızlar… Sesleri tavırları bizden Balkanlı çocuklar, çivi gibi Kafkasyalı delikanlılar… Kırımlılar, Urallılar, Bengalliler. Bunlar okuyacak memleketlerine ışık olacaklar. Kimi Fikret’in Haluk’u, kimi Akif’in Asım’ı olmak üzere buralara savrulmuşlar. . . . Çok şey söylemek geliyor içimden ama uzun yazıları okuyamadığından yakınan dostlarım var. Demem o ki dostlar, ‘zor be !’ Hulusi Üstün