Yoksulluğun son kertesi ‘kuru soğana muhtaç olmak’ şeklinde tanımlanmış. Yiyecek soğanı olanın neden öldüğüne akıl erdiremezmiş Kürtler. Bezm-i alem vakfının senedinde ‘tanesi bir altın da olsa soğansız yemek yapılamayacak’ şartı yazılmış. Bugünü öngörmüşler mi ne? . . . Memleketimiz tarım ülkesi derlerdi. Bizim memleketin en temel güvencesi toprağın insanı doyuruyor olmasıdır. Dünya yansa bizim milletin aç kalması olası değil… Orta ve doğu Anadolu’nun ambarında buğday, Ege’de Zeytin, Karadeniz’de mısır oldukça aç kalınmaz… Soğan bütün bunların katığı… Gerçekte böyle mi bilmem ama kültürde öyle… … Bugün soğan ve patatesin sarraf metaı haline gelmesi ufak bir mesele değildir. Ülke üretmiyor. Toprakla uğraşanlar haşhaşa müptela olmuş gibi sosyal yardıma müptela olmuş. Kırsal bomboş. Köyler metruk, tarım alanları işlenmiyor. Toprak verimliliği ölçüsünde değil, konumu ölçüsünde kıymetli. Artık toprakla uğraşmak bir geçim yolu değil. mercimek nohut paketlerinin ardında ‘menşei Kanada’ yazıyor. . .. Oysa yine eskiler der ki; Geçimin yolu üçtür; 1-Ticaret 2-Sanat ve Zanaat 3-Tarım ve Hayvancılık Mesela devlet hizmeti bir kazanç kapısı değildir bu anlayışa göre. Devlet hizmetinde olan sadece asgari geçimini sağlayabilir. Kenara para koyacak ölçüde para kazanması caiz değildir. Komisyon, arazi rantı… bunlar dini ve geleneksel kültürde şaibeli kazançlardır. . . . Toprağınızı işleyemiyorsanız hiçbir üretim sizi zengin kılamaz. Toprağın en zahmetsiz şekilde ve en kısa zamanda lutfettiği bir takım gıda maddeleri herkesin en kolay şekilde elde edebileceği miktar ve fiyatta değilse sorun ciddidir. Çünkü, ülke istikrarının önemli şartlarından birisi de temel gıda maddelerinin fiyatlarında çok uç dalgalanmalar olmayacağına dair emniyet hissidir. Temel gıda maddelerindeki fiyat dalgalanması hem üreticiyi, hem tüccarı, hem tüketiciyi olağan olmayan tavırlara sevk eder. istikrarsızlık işte o zaman daha geniş bir zemine yayılır. Önü alınmaz bir hale gelir. … Eskilerden bir başka anekdot ‘Ahir zamanda öylesi bir gıda yokluğu olur ki bir öküz başı için kırk kişi birbirine kılıç çeker, Dokuzu ölür, kalanı bir öküzün başını üleşir…’ Mecmaul Adab’da mı, Envarül Aşıkin’de mi kayıtlı hatırlayamadım. Kıtal olsun kıtlık olmasın demişler.