Tabiat kendisine ait olanı alacaktır. Ne uçan tenekelerimize güzergah kıldığımız gökyüzü bizim ne kirlettiğimiz deniz, ne de yaşanmaz kıldığımız toprak bizim. Tabiat kendisine ait olanı alacaktır. Tıpkı Truva gibi, Sebastopolis gibi, Sard gibi bu şehir de toprağın ve suyun altında kalacaktır. . . . Bilmem kaçıncı katından uzak ufuklara baktığımız plazaların içinde sarsılacağız. Korunaklı sitelerin çatısında incirler yemiş verecek. Çirf geçişli geniş yollarımızda ballibabalar, labadalar, eğrelti otları deve dikenleri yeşerecek. Bizden geriye had bilmezliğimizin, günahkarlığımızın, çirkinliğimizin itirafçısı olmak üzere Paskalya Adasının dev heykelleri gibi suskun ve mahcup bir kaç yıkıntı kalacak. . . . Diyecek ki bizden sonrakiler; Gelmiş geçmiş en günahkar toplum yaşadı bu topraklarda. Nabukadnezar bir kule yaptı onlar binlerce. Birbirlerinin üzerinde yaşadılar. Denizdeki balıklar kaçtı onlardan, kuşlar geçmiyordu başlarının üzerinden. Taşa, çimentoya, çeliğe sarsılmaz bir iman ile taptıklarından tanrı onları taşın çimentonun, çeliğin altında bıraktı. Bu toprakları onların elinden alıp kadrini kıymetini bilecej başka topluluklara bıraktı. . . . Sarsıldık ve korktuk. Harcına deniz kabuğu katılmış yaşlı binalarımız bir sonraki sarsıntıya dek bağışlansa da Avcılarda bir camii minaresi yıkıldı. Yol üzerindr gelip geçene ahvalimizi bildirmek üzere. “Dinleri böyle eksik, ruhları böyle çalıntı, imanları böyle yalan, Tanrı’dan başka herşeye tapan insanlara mehil verildi” demek üzere. . . . Tabiat kendisine ait olanı alacaktır.ne gök bizim, ne toprak, ne su, ne Istanbul… Bizden öncekiler gibi hiç gelmemişcesine yok olacağız. Başkaları bu topraklara yar olacak. Avuçlayacak tenimizin ayrışıp karıştığı topraği, Avuçlayıp koklayacak. Biz hiç var olmamışçasına yok olacağız. Insanlık kavmimizden utançla bahsedecek.
Hulusi ÜSTÜN- Araştırmacı- Yazar