Bilmem kaç yıllık medeniyet birikimin üzerine oturduk… Bilmem kaç çeşit etnik grubun kültürünü, bir çok dinin, mezhebin yorumunu, bir sürü insanın emeğini sentezledik… Azımsanmayacak değerde, hafife alınmayacak kıymette bir medeniyet oluşturduk. Bu medeniyetin merkezi İstanbul ve çevresi idi. Anadolu içlerinde bu medeni sentezi temsil eden Konya gibi, Amasya gibi, Urfa gibi, Diyarbakır gibi şehirler adalar halinde çevresini aydınlatıyordu. Istanbul’un ziyası Rumeli’ni, Bursa’nın şulesi bütün güney Marmara’yı, Konya’nın ışığı Güney Anadolu’yu, Urfa doğuyu ışığa boğuyordu. Kültür buralardaydı, bilgi buralarda, etkileşim buralarda . . . Cumhuriyet yeni bir oluşumdu, yeni bir perspektif geliştirdi. Yeni bir merkez, yeni bir anlayış oluşturdu. Bu anlayış en çok o kültür adalarında tutunma imkanı buldu. . . . Cumhuriyetin ellinci yılına doğru bu etkileşim ters yönde gerçekleşmeye başladı. Şehirler taşraya değil, taşra şehirlere açılmaya başlamıştı. Şehirler dönüştürebilecekleri, massedebilecekleri, eritebilecekleri sayıdan çok daha fazlasının hücumuna uğramıştı. Bu kalabalık kitle şehirlerimizin kültür çarkının işleyemeyeceği ölçüde büyüktü. Taşra şehre dönüşemedi, şehir taşraya dönüştü. . . . sanat şehirli değil, kültür şehirli değil, matbuat şehirli değil, mimari şehirli değil, müzik şehirli değil, din şehirli değil, şehir planlamacıları şehirli değil, şair şehirli değil, yazar şehirli değil, siyasetçi şehirli değil… . . . Ne olacak ? dedi yanımdaki genç adam. . . . Yeni bir sentez oluşturulamaz artık. Bunun geri dönüşü yok. Şehirlerimiz bünyesine aldığı kitleyi şehirli kılabilecek mekanizmalara sahip değil. Artık bu şehirlerde Halepli Haleplidir. Güneyli Güneyli, Kuzeyli Kuzeyli… Yeniden bir sentez oluşturulamaz. Bu insan grupları ortak bir medeniyet geliştiremez. Evrilirlerse çok çok Amerikalı olurlar bundan sonra. Çünkü herbirinin elinde ona komşusundan, müşterisinden, hısım olduğu aileden daha yakın olan telefonu var. Evinde televizyonu var, masasında laptopu var. . . . Bundan bir asır sonra birileri ‘Türklerin kurduğu o medeniyete ne oldu?’ diye soracak olduğunda diğeri diyecek ki, ‘Tıpkı mayalar gibi, onların da neden yok olup gittiklerini çözemeyeceğiz.’