bir şiirin içinden geçtik bugün…
iliklerimize kadar ıslandık.
yaşlı fakat dipçik gibi dik bir adamın şiiri bu…
. . .
Tekel müdürü olan babamın 79 ile 85 seneleri arasında odacılığını yaptı.
O emekli olmuş, memleketinde, çoluk çocuğunun arasında…
Babam on bir yıldır felç, yatağa bağlı, aizheimer…
‘Helalleşmek üzere gelmek istiyorum’ dedi.
850 km ötedeki memleketinden dün yola çıktı, sabahın altısında buraya ulaştı.
. . .
‘tanıdın mı beni?’
boş gözlerle baktı babam.
‘Kurt… Kurt İbrahim ben’…
Kurt gibi adamdı, ataktı, çevikti, sağlamdı…
Babam onun adını bir şarkının sözlerini tekrarlar gibi tekrarladı.
‘Kurt… Kurt… Kurt İbrahim’
. . .
Ne ben anlatabilirim ne siz anlarsınız olup biteni,
kıvrak kalemim bodur bir ağaca döner onu anlatacak olsam…
. . .
‘agabey! dedi ağlayarak ağabey !
Hak benim iyiliğimden alıp sana verse de bir kaç saat oturup konuşabilsek…
Ben öldüğüme yanmaz idim…’
. . .
bir kaç saat kaldı…
sonra 850 kilometre uzaktaki memleketine gitmek üzere ayrıldı yaşlı adam.
artık nefesten ibaret, hafızasında hanımının adından başka hiç bir şey kalmamış babam tekrarlayıp durdu onun arkasından…
Kurt… Kurt… Kurt İbrahim…