İstanbul, Aralık ayının ilk günleri… Gökyüzü gri, kaldırımlar yağmurun izleriyle ıslak. Feride, sabah işe yetişmek için Kadıköy’den vapura koşuyordu. İnsan kalabalığının içinde kaybolmuş, yüzünde donuk bir ifadeyle hareket ediyor, kulağında kulaklık var ama müzik dinlemiyor; sadece sessizliği bastırmaya çalışıyordu.
Feride bir yıl önce büyük bir depremde kardeşini kaybetmişti. Şehir yerle bir olmuşken insanlar yeniden hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Ama onun içindeki yıkıntılar hâlâ sapasağlam duruyordu. İş yerinde herkes onun normal olduğunu sanıyordu; oysa Feride, her gün biraz daha içine kapanıyordu.
Bir gece Kadıköy’ün ara sokaklarında yürürken köşe başında toplanmış bir grup insana rastladı. Sokakta bir ressam, kocaman bir duvara kırık kanatlı bir kuş çiziyordu. Altına büyük harflerle yazılmış bir cümle:
“Kırık kanatlarla da uçulur.”
Bir süre durup izledi. Bir kadın yanına gelip “Katılmak ister misin?” diye sordu. Feride başını hayır anlamında salladı ama uzaklaşmadı. Çizim tamamlanana kadar orada kaldı. Bir şeyler onun içinde kıpırdanmaya başlamıştı.
Ertesi gün aynı sokaktan geçerken duvarın boyandığını gördü. O kırık kanatlı kuş, sanki canlı gibi duruyordu,” inadına” uçacakmış gibi.. Feride’nin içinde garip bir öfke yükseldi. Daha önce hiç hissetmediği bir öfkeydi bu; sessizliği onu boğuyordu. Bir dükkâna girip bir sprey boya aldı. Aynı duvara bu kez kendi kelimelerini yazdı:
“Bir şeyleri silmeye çalışsanız da izi kalır.”
O gece uyuyamadı. Kardeşinin kaybını ilk kez düşünmekten korkmadı. Hayatında ilk kez, sessiz kalmamaya karar verdi.
Feride, duvar yazılarının ardı ardına silindiğini fark ettikçe daha çok şey yazmaya başladı. Yalnızca kendi acısını değil, şehrin acılarını da anlatıyordu: “Unutmayacağız! Teslim olmayacağız!” yazıyordu bir duvara. Başka bir duvara ise “Kaybetmek, yeniden başlamak demektir.”
Bu eylemleriyle, birilerini bulmak istiyordu; yalnız olmadığını hissetmek istiyordu. Bir gün, bir bankta otururken yerde bir bildiri gözüne ilişti. Uzanıp aldı. Bildirinin altında büyük harflerle “Yalnız değilsin, milyonlarız!” Buluşmak için bir adrese çağrı yapılıyordu.
Feride, bir an tereddüt etti. İnsanlarla buluşmak, kendi yaralarını açmak korkutucuydu. Ama aynı zamanda çekici bir fikirdi.
O adrese gidince, hiç de yalnız olmadığını görünce başının dikleştiğini fart etti. Aralarında depremde ailesini kaybedenler, işsiz kalanlar, şiddete uğramış olanlar, seçmen iradesi çiğnenenler, bebeğini ecelsiz kaybedenler, çocuklarını taciz, tecavüz ve uyuşturucuya kurban edilenler, hayatının baharında erkek şiddet ve katline uğrayanlar, evlatlarını faili meçhul de arayanlar, esaret altında zindanlarda olanların dost ve yoldaşları, iş, ekmek adalet arayanlar… Vardı. Birlikte resimler yaptılar, sokaklara mesajlar astılar, şehrin en karanlık köşelerine mum ışıkları bıraktılar.
Feride, sessizliğini konuşmalara çevirdikçe içindeki ölü toprakların kalktığını hissetti. Kardeşi hâlâ oradaydı; hatıralarına dokunduğunda acıtmıyordu artık. İnsanların hikayelerini dinledikçe, kendi kaybının ağırlığını paylaşabildiğini gördü.
Bir sabah, Feride ve arkadaşları İstanbul’un göbeğinde dev bir duvar resmi yaptı. Bir kuş çizdiler; kanatlarının biri kopmuştu ama diğeri rengârenk boyanmıştı. Altına büyük harflerle yazdılar:
“Kaybettiğin yerde yeniden doğarsın.”
Hasan Baki ÇİFÇİ 03.12.2024