İslam dünyası üç ana kültür grubundan oluşuyor. Araplar, İran, Türkler…
Bunun dışında Uzakdoğulular ve Hint kıtası Müslümanları da var.
Ama asıl dinamikleri bu üçü oluşturuyor.
. . .
Araplar nazarında İslam başından beri milli bir dindir.
Kendileri dışındakiler ‘mevali’dir, Kuran’ı anlamıyor olmak onları eksik kılar.
Kürtler; Farslar ve Türkler İslam’ı kabul etmeseydi Araplar bu dini Musevilik gibi milli bir din haline getireceklerdi
. . .
İran için İslam, karşılığında tarihsel kimliklerini ve medeniyetlerini verdikleri bir değerdir. Dolayısıyla sadece İslam devrimi döneminde değil, Kadisiye’den beri siyasi anlamı ağır basar.
Ağlayıp dövünme sebepleri Hasan ile Hüsetin değil Yezdcerd’in tac ü tahtıdır hasılı…
. . .
Türkler ve onların etkisindeki topluluklar için ise İslam hayat tarzıdır.
Akılla bağdaştırılır, şehir kültürü ile bağdaştırılır, demokrasi ile bağdaştırılır.
Ahlaki erdemler önceliklidir.
devlet sistemi olarak görülmez (di)
. . .
Tarih bilmeyen malumat bohçacıları meseleyi anlayamaz.
Tarih akarsuya benzer, belli bir yatakta akıp gider.
. . .
Batı için islam Dünyasını çekici kılan, bu toprakların zenginlikleridir.
Bu Haçlı seferlerinden beri böyle.
Dolayısıyla bu topraklar batı nazarında sürekli bir yed-i emin elinde kalmak durumundadır.
Suud, Vahabi idare ve körfez emirlikleri batının tayin ettiği aciz fakat sadık yed-i eminlerdir.
İran bu yed-i emini tehdit eden bir güç olması dolayısıyla batı için tehlikelidir.
Bir de işin zihinsel boyutu var tabii.
Pers, batı için Maraton Savaşından beri düşmandır.
. . .
Türkler bu yed-i eminlik iddiasını yüz yıl sonra yeniden dillendirmeye başlamıştır.
Arap, Mevali olarak gördüğü Türk’ün yed-i eminliğini kabul etmez.
Arap toprakları Şam dışında hiç bir zaman gerçek anlamda Osmanlı toprağı olmamıştır.
Türkler o toprakların hakimi olduklarını sanmışlardır, hepsi bu.
E o zaman onca anadolu çocuğu neden Yemen’de kaldı diyeceksiniz.
Ne diyeyim… Allah sebep olandan sorsun.
. . .
Evet, öncelikli hedef; bu yed-i eminliğe karşı en büyük tehlikeyi teşkil eden İran…
Fakat tali hedef, İslam dünyasında son on yılda popülerliği artan Türkiye’dir.
Katar hadisesi bu üç grubu birbirinden kesin olarak ayırmaya matuf bir girişimin somut adımıdır.
Bir taşla iki kuşu düşürmektir.
. . :
Büyük güçler eninde sonunda İran’a vuracaklar.
İran’ın bitirilmesi batının bölgedeki bekçilerinin işini kolaylaştıracaktır.
Türkiye bu kavgaya taraf olduğu ölçüde zarar görecektir.
. . .
Türkiye ilk hatayı 1517’de yapmıştır.
Millet Amerika’ya giderken o Mısır’a doğru yola çıkmıştır.
Özelde politik duruşumuz otuz senedir hatalı.
Yüzünü hiç bir zaman kendisini kabul etmeyen ve etmeyecek olan Ortadoğuya değil, Avrupa’ya çevirmeli, Müslüman kimliği ile Avrupa’ya entegre olmalıydı.
Bugün Bosna’nın durduğu yerde o başından beri durmalıydı.
Atatürk bunu işaret etmişti ama toplumun dinamiklerine değen bir takım uygulamalar sebebiyle gösterdiği hedef tutturulamadı.
. . .
Bana ne idi Katar’a uygulanan ambargodan…
Bana ne idi Mısır’ın baharından, Şam’ın hazanından…
Bu meseleler karşısında aktif siyaset gütmemek belki daha çok şey kazandıracaktı.
Artık bu şansı yoktur.
Türkiye Ortadoğu denen kazanın içine itilmemiş, atlamıştır.
Devletin batıya dönük yüzünü doğuya çeviren Yavuz’u tekrar okumalı…
. . .
Bir de Kürtler var tabi…
Bölgedeki yed-i eminlik vazifesini bana verirsen ben İslam Dünyasının kalanından yüz çevirip sana sadakat göstereceğim diyen Kürtler.
Emperyalizmin son oyuncağı olmak için emperyalizme karşı savaştığını söyleyerek taraftar toplayan genç, dinamik, öfke dolu, yapılandırmaya ve şekillendirilmeye hazır bir kitle.
Tarih en son onları yazacak
‘Özgür olmak sevdasıyla başlarını belaya soktular diye.
. . .
Dünyanın doğusunda en az iki asır daha iyi bir şey olmaz.
herşey oraya yakın olduğu ölçüde problemli çünkü.
. . .
Dünya kadar kutsalınıza, putunuza, önyargınıza, sorgusuz sualsiz kabul ettiğiniz bilmem ne kadar doğrunuza değdi değil mi bu yazı.
Şimdi protesto edin beni.
Ortadoğu en iyi şekilde protesto eder çünkü,
hoşuna gitmeyen her şeyi.