Yine aynı yürek parçalayıcı olay oluyordu. Sayılan kırk kişi tekneye itilirken gruptaki o genç kız çığlıklar atarak kıyıda kalan akrabalarının yanına gitmek istediğin söylüyordu. Kim bilir kaç zamandır karnını doyuracak bir şeyler yiyememiş, zarif yapılı, ince, uzun, elbiseleri yırtık bir Çerkes kızıydı bu. Çerkesçe bağırıyor, kedisin tutan kollardan kurtulup kopartıldığı kardeşlerini yanına gitmek için çırpınıyordu. Limanda bir kıpırdanma oldu. iki üç genç kız kalabalığı yararak Rus zabitin yanına gidip tekneye bindirilen kızı işaret ederek ağlamaya, bir şeyler anlatmaya başlamışlardı. Dillerinde merhamet kelimesi olmayan Rus askerleri itekledi onları. Ağlayarak yakalarına sarılan solgun yüzlü kadınlardan ve çocuklardan bıkmışlardı. Sayılan kırk kişi apar topar bindirildi tekneye ve Rus zabitinin eli bir başka tekneye doldurulacak kırk kişiyi saymak üzere kalktı.
Ayrılık dedikleri ölümden beter. İnsanın tanıdığı, bildiği, sevdiği şeylerin tümünden birden ayrılması ise adı konmamış bir azap çeşidi. Tekneye alınan kızcağız bu azapla kıvranıyordu. Akşamın laciverdinde çınlıyordu korkunç feryadı. Onun çığlığında koca bir mazlum milletin yürek acısı yankılanıyordu barut kokan dağlarda. Ay’ın denize düşen görüntüsünde o çığlık vardı. yüreklerde o çığlık… Gözlerinden, görecekleri bir başka felaket için sakladıkları son gözyaşını döküyordu kıyıdakiler. Yüzler ümitsiz, yüzler korkulu… Ay ışığı o akşamın dehşetine. Bir de teknedekiler için kıyıdan uzanan bir zayıf el.
Çekilen çilenin tümü için, yer yüzünden adı silinen koca bir millet için bir kez daha yankılandı o çığlık. Tekneye zorla bindirilen o bahtsız kız güverteye çıkmıştı. Belki o da birçoklarının yaptığı gibi kendini suyun soğuk ve karanlık kucağına bırakacaktı.
– Kardeşlerim, diye inledi. Ay’a bakın, çünkü ben nerede olursam olayım Ay’ın dolunay olduğu vakitlerde Ay’a bakıyor olacağım. Siz de nereye giderseniz gidin dolunaylı gecelerde Ay’a bakıp beni hatırlayın.
Kızın sesi kıyıda bekleşenlerin hıçkırıkları arasında boğuldu. Tekne gece karanlığında daha koyu bir renge bürünen denizde yavaş yavaş hareket etmeye, ardında ince bir iz ve bir sürü gözyaşı bırakarak ağır ağır kıyıdan uzaklaşmaya başladı.
Götürdüğünü geri getirmeyen
İstanbul yolundayım.
Kalbimi yakan güzel sevgilim
Anavatanımda kaldı…
Zavallıları İstanbul’a götürüyorlar.
Benim küçük kız kardeşim,
Saçları dağınık olan.
Koparıldığımız akrabalarımız da
Dağılıp paramparça oldular.
Zavallıları İstanbul’a götürüyorlar.
Rüzgarda dalgalanan
Yıpranmış Adiğe bayrağı
Bizim akibetimizden bir haber
Kim getirebilir sana.
Zavallıları İstanbul’a götürüyorlar.