At cinsiyiz biz… Dünyanın neresinde olursak olalım, hangi sürünün içinde koşarsak koşalım, lider kabul etmeyen, her biri diğerinin aynısı serazat atlara benzeriz. . . . Ayakta dururuz yaramız olsa da. Ayakta uyuruz, ayakta ölürüz. Sırtına binilmesi müşkül, eğitilemez, bükülemez aygırlar ve kısraklarız biz. Deli tahrik noktalarına değince şahlanan vahşi atlarız Çiftesi pek, dişi keskin… Huysuz, geçimsiz, mendebur, çoğu zaman ürkütücü… … Nerede olursak olalım, ama bozkırda, ama çölde, ama denizde, ama karda, buzda… Yelelerini savurarak koşması hayranlıkla izlenen yaban atlarıyız biz. Faytona gelmeyiz, yüke gelmeyiz… Binek atı değiliz… . . . Sırtımıza çift çıkmalı gümüş eyer üzerine konmuş yumuşak minder oturtup avucunda şeker yediren hafif sıklet birini sahip bellerdik. Sadece onu. Bize ‘kardeş!’ derdi, biz de onu ‘Kardeş’ bilirdik. Ceylan ayağından gümüş savatlı bir kamçıyla hafifçe Dokunduğunda sağrımıza biz onu anlardık. Alır sırtımıza uçururduk, engellerden geçirirdik. . . . Motor icat olunduğundan beri işlevsiz… Motor icat olunduğundan beri gereksiz… Sahnelerden seyredilen, hiç bir yerde gerek duyulmayan, Hiç bir düzene uymayan, Bu zamanın dışında, bu çağın çok arkasında. Zarif yelelerini savurarak şehir yıkıntılarının içinde bir sağa bir sola koşturan, Çayırlarını arayan, Dilinden anlaşılmayan, Ceylan ayağından, gümüş savatlı kamçılı süvarisini arayan, Onurun olmadığı diyarlarda eğreti duran, Yine boyun eğmeyen, yine şaha kalkan, yine kalabalığa uymayan aykırı atlarız biz. . . . ‘Sen bir atsın’ diyorum oğluma… İçinde yaşadığın zamana aykırı olsan da, Sen bir at olarak yaşayacaksın.’
HULUSİ ÜSTÜN- Araştırmacı-Yazar