II. Dünya Savaşının dört kıtayı yakan acısından Silivri’nin payına düşen de bir batık gemi ve boğulan insanlar olmuş. Geçtiği her yeri yakıp yıkan Alman ordusunun ilerleyişi karşısında kendilerini güvende hissetmeyen bir çok Musevi canlarını kurtarmak üzere çok zor şartlar altında Filistin’e kaçmaya çalışırken… 1940 Aralık’ının ilk günlerinde Bulgaristan’ın Varna limanından demir alan “El Salvador” adlı Uruguay bandıralı bir gemi de taşıdığı 342 yolcuyu Filistin’e götürmek üzere yola çıkar. Daha önce Tuna Nehrinde kömür taşıyan ahşap geminin yolcularının tamamı Bulgaristanlı Yahudilerden oluşmaktadır. Çoğu kadın ve çocuk olan göçmenlerin yanlarında sadece nakit servetleri ve ziynet eşyaları bulunmaktadır.
. . .
Gemi kış fırtınasına teslim Karadeniz’i geçip boğazlara girdiğinde göçmenler hem fırtınadan uzaklaştıkları için, hem de savaşın olmadığı bir ülkeye geldikleri için sevinç çığlıkları atarlarsa da Türk yetkililerin gemiye İstanbul’da 24 saatten fazla kalamayacaklarına ilişkin açıklamayı ulaştırmaları üzerine sevinçleri hüzne dönüşür. Dönemin siyasi konjonktürü gereği Almanya, Türkiye Cumhuriyetinden siyasi sığınmacılara izin vermemesini, İngilizler ise hemen geldikleri ülkeye gönderilmelerini istemektedir. Bu politik baskılar nedeniyle yolcuları Türkiye’ye kabul edemeyen yetkililer en azından hedefledikleri yere, Filistin’e gitmek üzere İstanbul’u terk etmeleri gereğini kaptana ihtar eder. Sürenin bitiminde yolcuların yakarışına rağmen El Salvador, Marmara’ya doğru yola çıkar. 12 Aralık’ta Silivri limanına yaklaşır. Fakat fırtına köhne geminin limana girmesine izin vermez. Gemi daha uygun bir limana sığınmak için yönünü değiştirecek olursa da fırtınaya dayanamayıp tam Silivri limanının önünde batmaya başlar.
Her ne kadar geminin battığı sular kıyıdan çok uzak ve derin değilse de şiddetli fırtına ve karanlıktan dolayı denize dökülen insanlar yüzecekleri yönü kestiremezler. Çoğu kadın ve çocuklardan oluşan 220 kişi boğularak ölür. Yüzmeyi bilenler ve onların kurtarabildiği 122 kişi güçlükle kıyıya ulaşır. Silivri halkı sahile dökülüp kazazedelere yardım etmeye çalışır. Silivri’de bulunan Musevi cemaati kazadan kurtulanları Silivri Sinagoguna götürür. Soğuk Aralık gecesinde ıslağın ve ayazın titrettiği insanların ısınması için yakılan ateş kontrol edilemez, çıkan yangında Silivri Sinagogu büyük zarar görür.
Facia ertesi gün gazetelerden duyurulur. ‘ Müthiş Bir Facia… Silivri önünde bir gemi battı, 200 kişi boğuldu. Bulgaristan’dan Filistin’e gitmek üzere yola çıkan Musevilerin bindikleri yelkenli parçalandı. Boğulanların ekserisi çocuk ve kadın.’
. . .
Ertesi sabah ve daha sonraki günler kıyıya vuran sığınmacı cesetleri Silivrililer tarafından toplanır ve Silivri Musevi mezarlığına defnedilirler. Bu talihsiz göçmen cesetleri gitmeyi amaçladıkları Filistin’e ancak 1960’lı yıllarda kavuşabilir. İsrail Devleti kurulduktan sonra görevlendirilen bir komisyon tarafından göçmenlerin kemikleri mezardan çıkartılıp İsrail’deki bir anıtmezara gömülürler.
Kazanın üzerinden on yedi yıl geçtikten sonra Nazım Hikmet’in yazdığı ‘Vapur’ adlı şiir bu talihsiz göçmenlerin acısını yoklar.
Vapur
Yürek değil be, çarıkmış bu, manda derisinden
Teper ha babam teper
Paralanmaz
Teper taşlı yolları
Bir vapur geçer Varna önünden
Uy Karadeniz’in gümüş telleri
Bir vapur geçer Boğaz’a doğru
Nazım usulcacık okşar vapuru
Yanar elleri…