AFRİN
Devletlerin kendi aralarındaki ilişkilerinde tek kural -biz insanlardaki gibi değil. Yani asla duygusal değil- tamamı ile menfaatler üzerinedir. Yani bir devletin bir devlete aşık olabilme ihtimali asla yoktur. Tarihte baktığımız zaman birbirine çok yakın devletlerin sonrasında ne kadar büyük savaşlar verdiğini görebilmekteyiz. Kurulmuş olan Türk Devletleri haçlı tehlikesine rağmen, en büyük savaşları da yine kendi aralarında vermişlerdir. Hiç kimse şunu düşünmesin. Dün Suriye ile ortak bakanlar kurulu yaparken, bugün neden bu kadar kötüyüz. Ülke menfaati bunu gerektiriyorsa, yapabilecek hiçbir şey yoktur. Yarında çok iyi olabiliriz menfaatler gerektiriyorsa, devletlerarası ilişkinin karakteri karaktersizliktir. Asla hep aynı düşünemeyiz. Beşeri ilişkiler gibi değildir, anlaşılması zordur. Güncel olması nedeni ile Afrin konusunda şunları ifade etmekte fayda vardır. Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulması, Irak’tan farklı olarak ülkemiz açısından bir tehdit değildir. Yaklaşık 10 milyon Kürt kökenli vatandaşımızın yaşadığı bu ülkeye, komşu başka bir kardeş ülkenin kurulması asla zararlı değildir. Türkiye bu durumu okuyabilecek bir özgüvene sahiptir. Unutmayalım ki; Hatay’da önce bağımsız olmuştu. Türkiye için tehlikeli olan Suriye’nin kuzeyinde Özerk bir devlet kurulması değildir. Hatay bunun en güzel örneğidir. Hatay Eylül 1938’de devlet olarak kurulmuş, 23 Haziran 1939’da da anavatana katılmıştır. Hatay’da Fransa ile karşı karşıya idik ve orada bağımsız bir devlet kurulmasını, bizim devletimiz talep etmiştir. Suriye’nin kuzeyindeki oluşum Türkiye için tehlikeli ve sakıncalıdır. Çünkü bu yapının görünen hamisi ABD, görünmeyen hamisi ise İsrail’dir. Tehlikeli olan bu yapının İsrail ve ABD elinde kurulmaya çalışmasıdır. Suriye’nin kuzeyinde kurulan ve adı neredeyse her gün değişen örgüt aslında bizim bildiğimiz tanıdığımız taşeron PKK’nın hormonla büyütülmüş halidir. Bunu uluslararası platformda sağlıklı ifade edip, güzel anlatabilirsek hiçbir sıkıntı olmadan Afrin’e müdahale edebiliriz. Unutmayalım ki ABD Afganistan’a, Irak’a hep bu gerekçelerle müdahale etti. Gelecekte oluşabilecek olumsuzlukların önünü almak için yaptı. Komşumuzun bahçesinde yangın çıksa, yangın bizim bahçemize gelmeden, söndürmek için komşumuzun bahçesine izinsiz de girebiliriz. Türkiye’nin yaptığı da budur. Yangın bize gelmeden komşu bahçede yangını söndürmezse yakın zamanda yangın bizim bahçemizi yakacaktır. Bu durumu bir savaş olarak görmemek gerekir. Bu bir savaş ve işgal değil, bahçemize zarar verebilecek yangının söndürülmesidir. Suriye Merkezi hükümet bu gün itibari ile sınırımızdaki bu yangını, söndürebilir donanıma sahip değildir. Bu durumda bizim komşu bahçeye girip bu yangını söndürmemiz, meşru müdafaa sınırları içerisinde zaruret hali olarak değerlendirilebilir. Sadece uluslararası topluma güzel anlatmak gerek bu durumu. Aksi taktirde bahçedeki yangını söndürecek komşu olarak değil, bahçeyi zapt edecek komşu olarak değerlendiriliriz. Uluslararası hukukta temel kural; bir devlet, kendi ülkesini bir başka devletin aleyhine kullandırmama yükümlülüğü altındadır. Bir ülkenin, ülkesini bu yönde kullandırma imkânı tanıması, uluslararası hukukun ihlali kabul edilir. An itibari ile imkansızlık yada başka sebeplerle Suriye ülkesinin kuzeyini ülkemiz için tehlikeli bir oluşumun kullanmasına engel olamıyorsa, bunu bizim engellememizden daha doğal bir şey olamaz. Birleşmiş Milletler düzeninde devletler; Milletler Cemiyeti düzeninden farklı olarak, uluslararası ilişkilerinde herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı kaçınma yükümlülüğü altındadır. BM Devletleri Birleşmiş Milletler’in amaçlarıyla bağdaşmayacak şekilde herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Bunun tek istisnası, meşru müdafaa durumudur ve devletler bakımından ‘doğal bir hak’ olarak nitelenmektedir. Yan bahçedeki yangının bizim bahçemize geliyor olması da meşru müdafaadır.