Recep kırk yıllık çocukluk arkadaşım.
Bir Trakya kasabasında yaşıyor.
Boş kalınca çocukluğuma dönmek üzere onun yanına gidiyorum.
Konusu para olmayan, ticaret olmayan, siyaset olmayan sohbetler ediyoruz.
. . .
Onun yanındaydım.
İki emekli amca geldi ziyaretine.
Ellerinde çantaları, maliyeden geldiler sandım.
Selam, karşılıklı hatır sorma.
Derken biri sebeb-i ziyaretini anlattı.
. . .
Efendim rahmetli kayınpederi muhterem bir din adamıymış.
Rüyasında görmüş, bir inşaat yapıyormuş.
Sonra inşaatın çatısı çökecek olmuş
Recep gelmiş tutmuş…
Bu rüyayı yaptırmakta oldukları dini tesise yardım edileceğine yormuş.
Rüyayı anlatıp kibarca katkıda bulunmasını istedi.
. . .
Bizimki ‘Allah hayrede!’ diyedursun,
Mekan benim olsa adamları kolundan tutup dışarı atacağım.
Öyle öfkeliyim.
‘Keşke’ dedim. ‘Rahmetli beyamca sizin degil de Recep Bey’in rüyasına girip isteseydi yardımı.’
‘Yanlış yapmış bence’
Adamlar bozuldular.
. . .
Bizimki bir deste para çıkartıp uzattı.
Dualar ederek alıp vergi tahsil etmis memur rahatligiyla gittiler.
. . .
-Neden verdin? dedim.
-İsteyen değil, veren olmak güzel, dedi.
-Ama çok çirkin bir yolla istediler, dedim.
-Biliyorum. Ama vermemek beni küçültür.
. . .
Kaç gündür aklımda.
Çok ders çıkartılacak bir konu bu.
Öncelikle,
Müslüman ekollerin, cemaatlerin dini hizmet olarak adlandırdıkları çalışma usulünün yanlışlığı…
Dini tesis, okul, yurt yaptırarak dini hizmet olmaz.
Dini tebliğ için paraya pula da ihtiyaç yoktur.
Olsaydı peygamber toplardı o parayı.
Müslümanlarin ihtiyaci olan yapı, bina, yurt değil ki…
Insanlara örnek teşkil edecek fertleri yok.
. . .
Al… gözümüzün önünde örneği…
Şizofrenin birinin halktan topladığı para ile oluşturduğu yapının kontrolü yabancı güçlerin eline geçince milletin başına nasıl bela oldu.
Milletten topladıkları para ile bu milletin çocuklarını millet düşmanı yaptılar.
Kimin kulu bunlar…
Kimin kucağında iseler onun.
E o zaman onca yardım, onca teberru, onca sadaka, onca fitre nereye gitti.
Allah kabul etmistir deyip avunalim değil mi?
. . .
Elli kere sokuldu bu insanlar aynı delikten.
Müslümanlar dini hizmet için topladıkları parayı da ticari ortaklıkları da beceremiyorlar.
Sonu hep akamete uğruyor.
Enver Ören bu usulü denedi milletin parası ihlas’ta battı.
Jet Fadıl’la bir daha battı.
Fetö şirketlerinde bu maddi birikim başkalarına hizmete adandı.
Bilmem kaç bin ortaklı bir yayınevi kurdulardı O yayınevi vasıtasıyla senelerce memleketin kültürüne sanatına kezzap döktüler.
. . .
Masum yapılar da dedikodularla şaiyalarla kirletildi…
. . .
Hasılı…
Dinin ve dindarın ihtiyacı olan para değil…
Bırakmalı bu işleri…
Üç beş adam olmalı ortalıkta…
Başkalarına numune teşkil edecek üç beş insan…
O yeter idi…