“Çanakkale Boğazı’ndan Hopa’ya Lüfer Popülasyonunu İzleme Projesi” kapsamında, çok eski yıllardan beri Türk mutfağının en nadir balıkları arasında yer alan ve her dönem ticari açıdan yüksek değer taşıyan lüferin, büyüme, üreme, beslenme, göç gibi temel biyoekolojik özellikleri tespit edilecek.
Projenin yürütücüsü Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adnan Ayaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, projenin gelecek yıl sona ermesinin planlandığını söyledi.
Ayaz, Türkiye’deki bölgesel denizlerin tümünde dağılım gösteren, küçük pelajik balıklar grubu içerisinde yer alan ve oldukça karmaşık bir göç stratejisine sahip lüferin aynı zamanda sürdürülebilir balıkçılık kurallarına göre izlenme programlarına alınması gereken önemli türlerin başında yer aldığını bildirdi.
Halen Türkiye’de, özellikle Marmara ve Karadeniz kıyı balıkçılığında önemli bir ticari öneme sahip, aktüel lüfer balıkçılığı konusunda uzun süreli, kapsamlı bir izleme çalışmasına ihtiyaç bulunduğuna işaret eden Doç. Dr. Ayaz, “Lüfer balığının büyüme, üreme, beslenme, göç gibi temel biyoekolojik özellikleri tespit edilip, türün sürdürülebilirliği için gerekli olan yönetimsel stratejilerin uygulanmasına kullanışlı bilgiler temin edilebilmesi hedefleniyor. Bu verilere ek olarak her türlü av aracıyla mesleki balıkçılar tarafından avlanan lüfer popülasyonlarının stok yönetimi ve avcılık düzenlemelerinde gerek ilk üreme boyu, gerekse de ilk avlanma boyu belirlenecektir” dedi.
“Balık kirlilikten etkileniyor”
Doç. Dr. Adnan Ayaz, çok eski yıllardan beri Türk mutfağının en nadir balıkları arasında yer alan ve her dönem ticari açıdan yüksek değer taşıyan lüferin, Karadeniz’deki Türk balıkçılarının hamsi, istavrit ve palamuttan sonra en önemli pelajik avını oluşturduğunu bildirdi.
Karadeniz havzasındaki lüfer stoklarının en önemli kısmının Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve BatıKaradeniz kıyılarında dağılım gösterdiğini ifade eden Ayaz, “Ancak lüfer balıklarının uzun yıllardan beri Marmara’dan Karadeniz’e doğru ters yönlü göçleri esnasında, göç yolları üzerinde aşırı kirlilik ve yoğun av baskısına maruz kalmaları sonucunda stokları giderek azalmıştır. Son 15-20 yılda lüferin Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna kıyıları boyunca kaybolması, daha çok Sinop’un doğu kısımlarında avlanmasının, özellikle Karadeniz’in batı bölümlerinin kirlilikten etkilendiğini doğrulamaktadır” diye konuştu.
Ayaz, TÜİK verilerine göre 1982-2011 yılları arasında Türkiye denizlerinden avlanarak karaya çıkarılan lüfer avının bir bakıma stokların son 30 yıl içerisindeki durumunu net şekilde ortaya koyduğunu belirterek, şu bilgileri verdi:
“Lüfer, 1982 yılında yaklaşık 30 bin ton av verirken, 1990’lı yılların sonunda karaya çıkarılan av miktarı 3 bin tonlara düşmüştür. Av miktarı 2000’li yılların başından itibaren tekrar bir artış eğilimine girmiş ve 2003’te tekrar maksimum seviyelere (20 bin ton) çıkmıştır. Ancak bu dönemden sonra lüfer avı tekrar düşüş eğilimine girmiş ve 2011 yılında en düşük av (3 bin ton) elde edilmiştir. Uzun yılların av verileri değerlendirildiğinde; lüfer popülasyonuna ilişkin av eğrisinin yaklaşık on yıllık aralıklarla pik yaptığı görülmektedir. Türkiye kıyılarında lüfer popülasyonları üzerindeki en önemli avcılık boğazlar bölgesinde, özellikle de göç dönemlerinde meydana gelmektedir. Karadeniz’den Marmara’ya oradan da Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca göç eden yavru ve genç lüfer sürüleri Türk balıkçıları tarafından avlanmaktadır.”
“Balıkların stokları belirlenebilir”
Ayaz, Türkiye sularında dağılım gösteren ve karmaşık bir göç olgusuna sahip olan lüfer popülasyonunun başta göç karakteri olmak üzere biyoekolojik özelliklerinin tanımına yönelik tatmin edici çalışma bulunmadığını söyledi.
Bu nedenle çok uzun yıllardan beri ülke kıyılarındaki lüfer popülasyonuna yönelik rasyonel bir yönetim stratejisinin uygulanamadığını aktaran Ayaz, “2012 yılında yapılan bir düzenlemeyle henüz 13-14 santimetre boyunda, eşeysel olgunluğa ulaşmamış 0 ve 1 yaş grubundaki balıkların avlanılması yasaklanmıştır. Bu yasaklama özellikle büyük gırgır balıkçıları tarafından balıkçık ekonomisine darbe indirildiği iddiasıyla karşı çıkılmıştır” dedi.
Ayaz, mevcut lüfer popülasyon durumu ve tüm bu uygulamaların pratikte, popülasyonun geleceğinin ve av verimi açısından balıkçılık ekonomisini nasıl etkileyeceği konusunun takip edilerek ortaya konulması gerektiğine işaret ederek, “Bu kapsamda mevsimsel göçlerin karakteri konusunda kısa dönemli tahminlerde bulunulabilir, balıkçılığın yönetimine uzun dönemli bakış açıları sunabilir, ticari balık stoklarının kondisyon düzeyi daha iyi saptanabilir. İklimsel, biyolojik ve antropojenik şartlardan etkilenen ticari balık stoklarının durumu belirlenebilir ve son olarak da ticari balık stoklarının popülasyon yapısı, dağılımları ve yoğunlaştıkları alanlar saptanabilir” diye konuştu.