İYİ Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında canlı yayında konuştu.
Akşener’in konuşmasından bazı detaylar şöyle:
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Dün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, 39’uncu kuruluş yıldönümüydü.
Kutlu olsun!
Atatürk’ümüzün, “bağımsızlık benim karakterimdir” diyerek, tarihe çağrı yaptığı, Türk Milleti,
Ankara’dan Lefkoşa’ya uzanan, bir varoluş köprüsüdür.
Her türlü zorluğa ve dayatmaya karşı verilen, bu büyük mücadele de, aslında Türk Milleti’nin, hürriyete ve bağımsızlığa olan, yüksek arzusunun ve karakterinin, eşsiz bir örneğidir.
İYİ Parti olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması, ve erkin bir devlet olarak, geleceğe taşınması yönündeki kararlılığımızı, bu kutlu çatı altında, bir kez daha vurgulamak istiyorum
Hatırlarsınız;
3 Mayıs 2021 tarihinde, yine bu kürsüden, “Güçlü Türk Dünyası, Güçlü Türkiye” başlığı altında, 9 hedef ve ilkemizi açıklamıştım.
O dönem, adı “Türk Konseyi” olan organizasyonun,
“Türk Devletleri İşbirliği Teşkilatı” adını almasını,
Trans Hazar ve Orta Koridorun işler hale getirilmesini, ve genişleme sürecinde, ilk olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, teşkilata dahil edilmesi gerektiğini, kamuoyumuzla paylaşmıştım.
Bu çerçevede, Teşkilat’ın Semerkant zirvesinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, gözlemci üye olarak dahil edilmesi, bizim açımızdan, olumlu bir gelişmedir.
Buradan, ilgili devlet başkanlarına, bu karara ortak oldukları için, teşekkür ediyorum.
Ancak, bununla birlikte, hedef, gerçek bir tanıma sürecinin inşası olmalıdır.
O nedenle, buradan, bir kez daha ilan etmek isterim ki; İktidarımızda hayat geçireceğimiz, Türk Dünyası Bakanlığımız ile, hem bunu başaracağız, hem de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, kendi karar ve politikalarıyla, halkının inanç ve sorumluluğuyla, yükselmesine imkan tanıyan, bir yönetim ve ilişki modelini hakim kılacağız.
Bu vesileyle;
Kuzey Kıbrıs Türk Halkı’nın Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyor, böylesine haklı bir ortak kıvancımızı, yürekten paylaşıyorum.
Başta büyük devlet insanımız, merhum Rauf Denktaş olmak üzere, ebediyete irtihal etmiş kahramanlarımızı da, saygı ve rahmetle anıyorum.
Aziz milletim;
Yine canımız yandı.
Yine kalbimiz acıdı.
PKK/PYD/YPG terörünün bombasının ateşinde, tertemiz hikâyelerimiz, maalesef yarım kaldı.
Adana’dan yola çıkıp, kardeşinin nişanı için, İstanbul’a giden; sırf, İstiklal Caddesi’nde alışveriş yaptıkları için, hayatlarını kaybeden;
Minik Ecrinimiz ve babası Yusuf Meydan’dan geriye, birbirlerine, mutlulukla baktıkları, o güzel fotoğrafları kaldı.
Ve acılı bir annenin;
‘Üzerimde kocamın ve kızımın kanı var.’ Feryadı, yüreklerimizde yankılandı.
Ablalarının dükkânlarından çıkıp; sırf, İstiklal Caddesi’nde yürümek istedikleri için, hayatlarını kaybeden; Adem Topkara ve Mukaddes Elif Topkara çiftinin ardında, daha 3 yaşındaki Eliz kızımız ve 9 aylık Yağız yavrumuz, hem öksüz, hem de yetim kaldı.
Hafta sonu tatillerinde gezmeye çıkan; sırf, o gün, o saatte, İstiklal Caddesi’nde oldukları için, hayatlarını kaybeden; daha 15 yaşındaki, Yağmur Uçar kızımızla, annesi Arzu Özsoy öğretmenimizin, yarım kalan hayalleri, içimizi yaktı.
Rabbim onları, Peygamber efendimize komşu eylesin.
Ruhları şad, mekânları Cennet olsun.
Başımız sağ olsun…
Aziz milletim;
Terör, kandan beslenir.
Terör, acıdan beslenir.
Terör, korkudan beslenir.
Terör, şüpheden beslenir.
Ve amacı, her zaman aynıdır…
Devleti baskılayıp, millet iradesini, endişe ve korkuyla, teslim almak ister.
Ülkenin huzurunu bozarak,
Demokratik kurum ve süreçlerin, gücünü kırmak ister.
Tüm bu yollarla da, kirli emellerine ulaşmak ister.
Ama biz, Büyük Türk Milleti’yiz!
Tarihimizin her döneminde, böyle kirli emellere karşı, el ele, omuz omuza verip direndik.
Kimden ve nereden, gelirse gelsin, kimlerin ve neyin mesajını, taşırsa taşısın, hangi güç odağının planı, olursa olsun,
Asla korkmadık, yılmadık!
Asla boyun eğmedik, sinmedik!
Ve hep dimdik durduk!
Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca, uluslararası terörle mücadele konusunda, takdir toplayan, ve Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar, hangi iktidar tarafından yönetilirse yönetilsin, teröre karşı duruşu, her daim, son derece net olan, güçlü bir devlettir.
Milletçe maalesef, çok ağır ve çok acı hatıralara sahibiz.
Bombalar, suikastler, saldırılar.
Her seferinde, teröre lanet ettiğimiz ve her seferinde de, milletçe, “dimdik ayaktayız” dediğimiz, acı hatıralar…
Bir çocuğu babasından, bir kadını eşinden eden, bir torunu dedesinden, bir aileyi torunundan kopartan,
yüzlerce olay yaşadık.
Büyük dava adamı, rahmetli Dündar Taşer, vatanımızın stratejik konumunu tariflerken; “Biz çadırımızı, sırtlanların yolu üzerine kurmuşuz.” der.
Bu muhteşem tespit, bugüne kadar yaşadığımız saldırıların da, bugün, karşı karşıya olduğumuz, taarruzların da, hatta, gelecekte yaşayabileceklerimizin nedenini de, çok güzel anlatır.
Evet, biz çadırımızı, sırtlanların yolu üzerine kurmuşuz.
Ancak, aynı zamanda, tüm saldırılara ve tuzaklara karşı, önlem alabilecek güçteyiz.
Evet, zor günlerimiz oldu.
Evet, nefessiz kaldığımızı hissettiğimiz anlar da oldu.
Ancak, kadim devlet geleneğimiz ve fedakâr milletimiz, her türlü belayı, savuşturmayı başardı.
Dolayısıyla, dün olduğu gibi bugün de, aziz vatanımızın üzerindeki planlarını, terör üzerinden uygulamaya çalışanlar, şunu iyi bilsin ki;
Biz, devlet ve millet olarak bölücü terörle, 40 yıldır, sarsılmaz bir iradeyle mücadele ediyoruz!
Değil kırk, 140 yıl olsa da, teröre asla teslim olmayacağız!
Değerli arkadaşlarım;
Milletimizin teröre karşı aldığı tavır, her daim dik durmak, güvenlik güçlerimizin, görevlerini yapacaklarına inanmak, ve devletinin yanında olmaktır.
Bu, milletçe en şanslı olduğumuz, en gurur duyduğumuz özelliklerimizden biridir.
Ancak, devletimizin yanında dururken, “Devlet benim” diye ortalıkta gezenlerin, işlerini yapıp yapmadıklarını, en çok da, böyle acılı zamanlarımızda, gözden geçirmek zorundayız.
Millete yaptıkları hizmetin, lütuf olmadığını, bir vatan borcu, bir namus borcu olduğunu, söylemek zorundayız.
Evet, “Devletimizin yanındayız!”
Ama içindeyiz, ötesindeyiz, berisindeyiz, her yanındayız.
Çünkü biz, milletiz.
Çünkü devlet, biziz!
Devlet; koltuk sahiplerinin, makam sahiplerinin, babalarının malı değildir.
Devletimiz, milletçe bu Dünya’da sığındığımız, büyük birlikteliğimizdir.
Herkesin, eşit derecede hak iddia edebileceği kadar da, hayata dairdir.
Devlet, bunun için büyüktür.
Devlet, bunun için yücedir.
Devlet, bunun için değerlidir.
Devlet, bunun için kutsaldır.
İşte o nedenle, devletimizin yanında olduğumuz kadar, içinde olabilmeliyiz.
Çünkü, o devlet ki; ancak ve sadece, milletin varlığına dairdir.
Onun içindir.
O devlet ki;
Vatandaşının can, mal, ırz ve namus güvenliğini sağlamak, en temel görevlerinden biridir.
O devlet ki;
Bir yandan, milletimizin refah ve kalkınmasının yollarını açarken, bir yandan da, insanımızın, sokakta gezerken, arkasını kollamadığı, başını yastığa, huzurla koyduğu, gününe, güvenle başlayacağından, emin olduğu, okulunda, hastanesinde ve karakolunda, eşit muamele göreceğini bildiği, bir toplum düzenini temin eder.
Düzen denilen şey de, aslında bundan başka bir şey değildir:
Hakça, eşitçe, adilce hizmet veren, kerim bir devlettir.
Hükümetse;
Bunu sağlamaya “söz vermiş”, bir avuç insandan oluşur.
Ayrıcalıkları, sadece milletin, kendilerine verdiği görevlerin, tam ve eksiksiz yerine getirilişinden mülhemdir.
Sözlerini yerine getiremediklerinde, ceketlerini alıp giderler.
Gerekirse hesap verir, gerekirse ceza çekerler.
Çünkü millet iradesi, bu dünyadaki en büyük mahkemedir.
Nitekim, terörle mücadele, siyasi iradenin, yani iktidarın, milletimize verdiği sözün hakkını vermesi,
üzerine düşen büyük görevin, farkındalığıyla hareket etmesi gereken, son derece hayati bir alandır.
İktidarın büyük bir ciddiyetle, devleti idare etmesi, tehditleri, titizlikle ortadan kaldırması gerekir.
Çünkü terörle mücadele, ciddiyetsizliği kaldırmaz.
Çünkü terörle mücadele, siyasi ihtirasları kaldırmaz.
Çünkü terörle mücadele, iktidardakilerin, birbiriyle çelişen, tutum ve açıklamalarını kaldırmaz.
Çünkü terörle mücadele, kusursuz işleyen bir devlet aklı olmadan yapılamaz.
Terörle mücadelede;
Hiçbir şey gözden kaçamaz,
Hiçbir şey atlanamaz,
Hiçbir aşamada hata yapılamaz.
Çünkü; terörle mücadelede yapılan ilk hata, son hatadır.
Bu yüzden de, terörle mücadelenin, bazı altın kuralları vardır.
Örneğin, devletin görevlerinden biri, hiç zaman kaybetmeden faili ortaya çıkarıp yakalamak, ve olayın arkasındaki güçleri aydınlatarak, bir daha tekrarlanması için, gereken önlemleri almaktır.
Evet, devlet, failleri ivedilikle yakalamakla görevlidir.
Ama iktidarın esas önceliği de, terör eylemine, daha yapılmadan engel olabilmektir.
Şayet bir terörist, ülkemizde bomba yapmaya karar vermişse, iktidarın görevi, devlet kurumlarımızı, daha o bombanın fünyesini takamadan, onu etkisiz hâle getirmek için, harekete geçirmektir.
Doğrudur;
Devlet, teröristlerin ayakkabı numarasına kadar bilir.
Ama iktidarın görevi, ayakkabı numarasına kadar bildiği o teröristleri, tek bir vatandaşımızın, burnu dahi kanamadan, etkisiz hâle getirmesini, çok daha iyi bilmektir.
Terörle mücadelede, sınır güvenliği de çok önemlidir.
Devlet, hudutlarmızı namus bilerek, sahip çıkmakla görevlidir.
Bir teröristin, mülteci kılığına girerek,
4 koca ay, kaçak bir şekilde, ülkemizde yaşamasına göz yummaz.
İktidar ise, kontrolsüz bir göç politikası uygulayarak, sınırlarımızın, kevgire çevrilmesine sessiz kalmaz.
Milletimizin; öz yurdunda garip, öz vatanında parya olmasına, seyirci kalmaz.
Tüm bunların yanında, devlet, terör korkusunu defederken, milletini, asla karanlıkta bırakmaz.
Çünkü böyle zorlu zamanlarda, millet devletiyle bütünleşir.
Millet ve devlet teröre karşı kenetlenir.
Alçak teröristlerin, korku ve baskıyla yıldırma politikalarının karşısında, dimdik durur.
Dolayısıyla;
Geçtiğimiz pazar yaşadığımız gibi, bir belirsizlik ortamı, bir bant genişliği kısıtlaması, ya da bir karartma,
asla yaşanmaz.
Çünkü devleti yönetenler;
“Dezenformasyonla mücadele” adı altında, milletin haber alma hakkını, kısıtlayıp, bir korku ve vesvese ortamı oluşturmaktansa; tam tersine, vatandaşlarının doğru bilgiye, süratle ulaşmalarını sağlayıp, korku iklimine, engel olmakla görevlidir.
Terörün ilk amacı korkuyken, ikinci amacı da şüphedir.
Hem korkuyor, hem de şüpheye düşüyorsanız, terör eylemi, amacına ulaşmış demektir.
Güvenliği sağlaması gerekenler, görevini kasten, yahut beceriksizlikten, yapmıyor demektir.
Sokaklarda yürüme özgürlüğümüz, bilgiye erişim imkanlarımız, elimizden alındıysa, terör, amacına ulaşmış, milletine söz verip, yetkiyi alanlar da, işlerini yapamıyor demektir.
Evet, şüphesiz ki;
Dezenformasyonla mücadele de, terörle mücadelenin, ilk şartlarından biridir.
Ancak; dezenformasyonla mücadele, medya karartmasıyla değil, doğru ve sürekli bilgilendirmeyle yapılır.
Çünkü devlet yönetiminde;
Şayet özgürlüğü güvenliğe, ya da, güvenliği özgürlüğe tercih ederseniz; sonunda her ikisinden de olursunuz.
Değerli dava arkadaşlarım;
Devlet geleneğimizde, ülkemize yönelik saldırıları, siyasete malzeme etmek yoktur.
Ama her tuzağı, her belayı, iktidar koltuğuna yönelik hamleler olarak, değerlendirmek de yoktur.
Hele, dün olan, bugün devam eden, yarın için de, pusuda bekleyen alçakların, eylem ve taarruzlarından ötürü sızlanmak, hiç yoktur.
Devleti idare edenler bilir ki; mevcut iktidar özelinde ise, “bilmelidir ki”; bu saldırılar, şahısların makam, ya da koltuklarını değil, milletimizi ve devletimizi hedef alır.
Meseleye, bu ciddiyette yaklaşmak, buna göre önlemler almak, bunu bilerek konuşmak lazımdır.
Ülkeyi idare edenlerin görevi, devletin ciddiyetini, milletin hürriyetini muhafaza edecek adımlarla, terörün amacına ulaşmasını engellemektir.
Ülkemize yapılan saldırıyı, şahsına yapılmış gibi algılayarak yanılanlar, sonrasında attıkları adımlarda da, yanılmaya ve yanıltmaya mahkûmdur.
İşte bu sebeple;
İktidardan, en az, aziz ve cefakâr milletimiz kadar, dikkatli, sağduyulu ve aklı selim davranmasını beklemek, en doğal hakkımızdır.
Mesela;
Sayın Erdoğan’ın, yurtdışı seyahatini iptal etmesini, ya da en azından, milletçe yas tutarken, kendisini dans gösterisiyle karşılatmamasını beklemek, en doğal hakkımızdır.
Mesela;
Yayınlanan taziyeyi reddedip, terör saldırısından, ABD’yi sorumlu tutan içişleri bakanının;
Grup konuşmasında, Amerika’yı müttefiklikten çıkartan, Cumhur İttifakı ortağının;
Ve tüm bunlar olurken de, “dostu” Biden ile, Bali’de sohbete oturup, taziyeleri kabul eden Sayın Erdoğan’ın, kendi aralarında, bir ortak anlayış ile hareket etmelerini beklemek de, en doğal hakkımızdır.
Ez-cümle; her alanda yalpalamaları ve zigzaglarıyla, artık başımızı döndüren bu iktidardan, hiç olmazsa, böylesine acı bir terör olayında, biraz devlet ciddiyeti, biraz disiplin, biraz da ilkeli bir duruş beklemek, en doğal hakkımızdır.
Değerli dava arkadaşlarım;
İster iktidar, ister muhalefet olsun; bu vahim olay üzerinden, siyaset devşirmeye kalkan, her zavallı odağın karşısında bizler, dimdik duracağız.
Hiçbirine fırsat tanımayacağız.
Hele ki, geçmiş travmalarımızın tetiklenmesine, asla izin vermeyeceğiz.
Bu vesileyle;
Saldırı sonrasında, daha 24 saat geçmeden faili bulup, etkisiz hâle getiren kahraman Türk polisimizi, ve bu süreçte emeği geçen, tüm güvenlik güçlerimizi, yürekten kutluyor, şükranlarımızı sunuyorum.
Allah onların ayağına taş değdirmesin.
Bir daha böyle bir olayın tekrarlanmaması adına da, terörle mücadele stratejisinde, devlet aklının önemini, bir kez daha vurguluyor, ve iktidardaki siyasetçileri; tüm dünya tarafından imrenilen, yetkin güvenlik birimlerimizi dinlemeye, ve devlet geleneklerimize uygun biçimde, hareket etmeye davet ediyorum.
Aziz milletim;
Devlet kaynaklarına göre, 6 canımıza kıyan, 81 kardeşimizi de yaralayan terörist;
PKK/PYD/YPG elinde eğitim görmüş, Suriye uyruklu ve Afrin üzerinden, ülkemize kaçak girmiş.
Yani, bu acı olayın, bir de kaçak göç boyutu var.
Türkiye’nin, 11 yıldır yaşadığı, sığınmacı meselesinin, bir milli güvenlik sorunu olduğunu, her fırsatta dile getiriyoruz. Milyonlarca sığınmacının, sebep olduğu sorunların yanında, gösterilen müsamaha nedeniyle, sınır güvenliğimiz ortadan kalktığını da, her fırsatta vurguluyoruz.
Nitekim, bu doğrultuda, geçtiğim aylarda, Milli Göç Doktrinimizi ve Stratejik Eylem Planımızı kamuoyu ile paylaştık.
Maalesef, bu hayati konuda, Bay Kriz ve arkadaşlarına yaptığımız, tüm uyarılar, tüm çağrılar, cevapsız kaldı.
Hiç ilgisi olmadığı halde, “Ensar” edebiyatıyla, meşrulaştırılmak istenen, bu tehlikeli ve kontrolsüz göçün, geldiği nokta, artık apaçık ortada.
Bu vahim tablo karşısında ise, iktidar, sınırlarımızın kevgire dönmesine karşı, önlem almak yerine, o sınırlardan, ülkemizin kalbine kadar sızarak estirilen terörden, sızlanmayı tercih ediyor.
Buradan, Sayın Erdoğan ve arkadaşlarına seslenmek istiyorum:
Herkes aklını başına alsın!
Sirk yönetmiyorsunuz, devlet yönetiyorsunuz, devlet!
Türkiye’yi yönetenlerin işi, sızlanmak değildir.
Türkiye’yi yönetenlerin işi, “bank” tartışmaları açıp, siyasi “yakan top oyunlarından”, medet ummak da değildir.
Türkiye’yi yönetenlerin işi, sorumluluk alarak, planları bozmak, milletimizin güvenliği için, ne gerekiyorsa onu yapmaktır.
Biz bu soruna değindikçe,
Bu soruna çözüm önerileri sundukça, karşı çıkan, iftiralara başvuran iktidarın, aklını başına alma vakti, geldi de geçti.
Bay Kriz, hamasi konuşmalarla, nutuklarla, bırakın sorunu çözmeyi, daha da büyüttüğünü artık görmelidir.
Vicdanın devreye girmesi gereken yer, aziz milletimizin güvenliğidir.
Bay Kriz ve beceriksiz ekibi, artık bu işin ciddiyetini kavramalı,
Ve ülkemizin geleceğine, ipotek koyan bu sorunu, bir an önce çözmelidir.
Ne var ki biz;
Ak Parti iktidarının, bizzat sorumlusu olduğu bu sorunu,
Ak Parti kadrolarının çözemeyeceğini, elbette çok iyi biliyoruz.
Ama herkesin içi rahat olsun.
Sandık geldiğinde, milletimizden yetkiyi alıp, gereğini yapacağız.
Bu hayasız akını durduracak, milletimizin güvenliği ve huzuru için, hiçbir adımı atmaktan geri durmayacağız.
Sandığın ufukta artık göründüğü, bu son düzlükte ise;
Önümüzdeki sürecin, bir korku iklimi içinde geçmesine fırsat vermeyeceğiz.
Sokaklara çıkmaktan, kalabalıklara girmekten, özgürce dolaşmaktan çekinmeyeceğiz.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, milletimizin demokratik ruhuna yakışır bir ortamda, seçimlere gideceğiz.
Akılla, emekle, kadrolarımızla, projelerimizle yarışacağımız, ve iyi olanın, milletimizin teveccühünü kazanacağı, hak ettiğimiz gibi, tertemiz bir seçim süreci geçireceğiz.
Çünkü;
Türkiyemiz sahipsiz değil!
Devletimiz sahipsiz değil!
Milletimiz sahipsiz değil!
Demokrasimiz sahipsiz değil!
Milletimizin mutlu, güvenli ve huzurlu yarınları için; cesaretle, ciddiyetle, aşkla ve şevkle,
İYİ Parti olarak, biz buradayız.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın; her zaman da, burada olacağız!
Değerli dava arkadaşlarım;
Hakikatlere gözünü kapatan bir iktidarın, ülkemize verecek bir şeyi olamaz.
Yalanı yol, talanı da düstur edinenlerin,
Türkiye’yi daha fazla aşağı çekmesine müsaade edilemez.
Zihniyetleri ihya olsun diye kurdukları bu düzenden, milletimize hiçbir hayır gelemez.
Çünkü;
Saraylıların gününü gün ettiği, insanımızın, ancak yaşadığına şükredebildiği bu düzen, eğri bir düzendir.
Bir dolu vatansızı, kendi öz vatandaşına üstün tutan bu düzen, bir hıyanet düzenidir.
Faiz haramdır diye, tefecilerin davulunu çalan bu düzen, bir haram düzenidir.
Terör örgütleri arasında, tercih yapabilecek kadar, şirazesinden çıkan bu düzen, bir yıkım düzenidir.
Bir müstevliyi, bir başka müstevliye, bir emperyalizmi, bir başka emperyalizme, bir uşaklığı da, bir başka uşaklığa tercih eden bu düzen, bir ihanet düzenidir.
İnsanlarımızın layıkıyla yaşama hakkını, kendi egosu, kendi şatafatı için kurban edebilen bu düzen, bir mafya düzenidir.
Böyle bir düzene de, ancak, kahrolsun denir.
Ve Türk milleti, yeri geldiğinde, “kahrolsun düzen” diyebilen, hürriyetine aşık, büyük bir millettir.
Türk Milleti,
Kendi açlığı pahasına, elin tokluğunun,
Kendi vatanı pahasına, elin vatanının,
Kendi namusu pahasına, elin onurunun,
Kendi çocuğu pahasına, elin çocuğunun, makbul görüldüğü bir düzeni, değiştirmesini de, çok ama, çok iyi bilir.
Artık milletimiz;
Kendisini her alanda fakirleştiren,
Özgürlüklerini her alanda kısıtlayan,
Ve ülkemizi, her alanda krizlere sürükleyen, bu yönetimden, amasız, fakatsız, lakinsiz, behemehal kurtulmak istiyor.
Çünkü;
Her olayda, sorumluluğu üstünden atmak için, bin bir takla atan, milletin gerçeklerini, anlattığı masallarla gizlemeye çalışan, bu çirkin zihniyetten, artık bıktı.
Çünkü;
Çocukları işe girebilsin diye, Ak Parti ilçe teşkilatlarından, medet ummaktan, artık bıktı.
Çünkü;
Güç bela kazandığı ekmeğini, ülkeye kontrolsüzce sokulan, milyonlarca sığınmacıyla paylaşmaktan, artık bıktı.
Çünkü;
Adaletsizlik duygusuyla yaşamaktan, kendisini, sürekli olarak aşağılayan bir Cumhurbaşkanına, tahammül etmekten, artık bıktı.
Çünkü;
Vergilerinin yağmalanmasından, yolsuzluk çarklarının üzerinin, hamasetle kapatılmasından, artık bıktı.
Çünkü;
Kutuplaşmadan, öfke siyasetinden ve nefret dilinden, makbul vatandaş olabilmek için, sürekli olarak,
iktidarı ikna etmeye çalışmaktan, artık bıktı.
Ama milletimiz çaresiz değil!
Çünkü artık biz varız!
Artık İYİ Parti var!
Ve bizim, bu aziz vatanda, çaresizliğe mahkûm etmeyi göze alacağımız, tek bir insanımız yok!
Bizim, bu cennet topraklarda, yokluğun içerisinde bırakacağımız, tek bir insanımız yok!
Bizim, bu harikalarla dolu memlekette; fikirlerini dile getirmesinden korkacağımız, tek bir insanımız yok!
Bizim, bu büyük milletin arasında; vazgeçebileceğimiz, tek bir insanımız yok!
Allah şahidimiz olsun ki;
Yerle gök birleşse, bizler arada kalmayacağız!
Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytanlardan olmayacağız!
Kendini dev aynasında gören, vicdansızlardan olmayacağız!
“Yeter söz milletindir” diyeceğiz ve aslanlar gibi iktidara geleceğiz!
85 milyon, el ele, omuz omuza verip,
Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’ye, mutlaka kavuşacağız!
Hiç merak etmeyin;
İkinci asrın şafağına, çok az kaldı!
Güneşli günlere, çok az kaldı!
İYİ’lerin zamanına, çok az kaldı!
Toplantımızı şereflendirdiniz.
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.