Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili İsmail Faruk Aksu, Olta Restaurant’ta düzenlenen kahvaltı programında basın mensupları ile bir araya gelerek referandum sürecindeki “EVET”in sebeplerini anlattı.
Milliyetçi Hareket Partisi İlçe Teşkilatı tarafından tertip edilen kahvaltı programına Milletvekili İsmail Faruk Aksu, Genel Merkez MYK Üyesi Volkan Yılmaz, İlçe Başkanı Şenoğlu Türkyılmaz, Teşkilat Başkanı Zafer Yalçın, Yönetim Kurulu Üyeleri, Silivri Ülkü Ocakları Başkanı Erhan Özkök, partililer katıldı.
Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili İsmail Faruk Aksu, partisinin “EVET” çatısı altında çalışmasının sebeplerini ve referandum sürecinin sonuçlarını basın mensupları ile paylaştı.
Bir referandum sürecindeyiz. Bir anayasa değişikliği yapıyoruz ülke olarak. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi yönünde “evet” kampanyası yapıyoruz. Ben kendi seçim bölgem olduğu için bugün buradayım. Bugüne kadar 50 civarında ilde bilgilendirme toplantıları yaptık. Bu süreçte şunu görüyoruz ki çok ciddi anlamda bir bilgi kirliliği var ortalıkta. Bir kafa karışıklığı oluşturulmaya çalışılıyor bilinçli olarak. Anayasa değişikliği metni esasen okuyup anlamak için hukukçu olmaya gerek yok ancak buna rağmen olmayan şeyler varmış gibi gösterilerek bilinçli bir gerilim ve kutuplaşma yaratılmaya çalışılıyor. Adeta bu gerilimden ve kutuplaşmadan medet umulur bir hal var. Bu da açıkçası bizi rahatsız ediyor. Çünkü esasen bu sistemin en temel özelliklerinden bir tanesi uzlaşma kültürünü geliştiriyor olması ve kendi içinde çok güçlü bir denge ve denetim mekanizması getiriyor olması. Bunu yapılan düzenlemelerde rahatlıkla görmek de mümkün. Buna rağmen bu tür olmayan şeyleri varmış gibi göstermenin de doğru olmadığını, siyasi ahlak ve etiğe uygun bir davranış olmadığını ifade etmek istiyorum. “Bu anayasa değişikliği nereden çıktı? Niye Milliyetçi Hareket Partisi’nin Lideri bunu gündeme getirdi?” deniyor. Bu anayasa değişikliğinin bir rejim değişikliği içerdiği söyleniyor. Bir tek adam diktası oluşturduğu iddiaları var. Bütün bunların hiçbirisinin gerçekle bağdaşır yanının olmadığını ifade etmek durumundayım.
Bugün söylenenler samimiyetten uzak
Türkiye’de anayasa tartışmaları yeni değil. Biz 1876’dan bu yana 140 yıldır anayasa tartışıyoruz. Hatta bunu 1809’a, Sened-i İttifak’a, kadar götürmek de mümkün. Ancak yakın tarihimize bakıldığında 2011 yılında 24. dönem TBMM’de bir Anayasa Uzlaştırma Komisyonu oluşturuldu. Bu komisyonda eşit sayıda her partiden milletvekili bulundu ve 2 yıl süren bir çalışma yapıldı. Bu çalışmalar sonucunda da 60 maddenin ortaklaşa kabul edildiği ifade edildi. Bu 60 madde esasen herkesin ittifak edebileceği ekonomik-sosyal konular, temel haklarla ilgili konulardan ibaretti. Ama anayasanın esası ile ilgili konularda bir uzlaşma sağlanamadı. Bize göre asla tartışılması mümkün olmayan ve kabulü de bizim açımızdan kabul olmayan bazı hususlar da bu süreçte tartışıldı. Neydi onlar? Anayasanın ilk dört maddesi tartışıldı. Değiştirilmesi teklif edildi. Sadece onlar değil, ilk dört madde ile bağlantılı olan vatandaşlık tanımı, ana dilde eğitim meselesi, federasyona alt yapı oluşturacak şekilde 127. Maddenin değiştirilmesine yönelik teklifler bu süreçte yapıldı. Bütün bu teklifleri kimin yaptığı, hangi partinin anayasanın hangi maddesinin ne şekilde değiştirilmesi yönünde teklifte bulunduğu TBMM’nin web sayfasına girilip sağ alttaki anayasa çalışmaları butonuna tıklandığında tüm bunları görmek mümkün. Bunu neden söylüyorum? Bugün bir rejim değişikliğinin olduğundan söz edenler, Türkiye’nin bölünmeye doğru gittiğinden söz edenler o dönemde Türkiye’nin bölünmesine zemin hazırlayacak maddelerin değişikliğini teklif edenlerdir esasında. O sebeple bugün söylenenlerin samimiyetten uzak, gerçekten uzak olduğunu söylemek açısından bunu ifade ediyorum.
7 Haziran’da 4 ilke ileri sürdük
O sebeple biz 2015 seçimlerinde, 7 Haziran’da, koalisyon görüşmeleri sırasında 4 ilke ileriye sürdük. Bunlardan bir tanesi anayasanın ilk dört maddesini tartıştırtmayız. Biz millet olarak devletin kuruluş ilkelerinde, cumhuriyetin temel niteliklerinde, cumhuriyet rejiminin devamında bir ittifak yapamıyorsak, bir asgari müşterek oluşturamıyorsak; nasıl 21. Yüzyılda lider ülke yapacağız? Gelişmiş ülke yapacağız? Bu mümkün mü? Değil. O sebeple bunları tartışmayın dedik.
Polisi karakola, askeri kışlaya hapsettiniz
İkincisi bu çözüm süreci melanetini bitirin, niye? Her yerde hendekler kazılıyor, silahlar dolduruluyordu. Birazcık vicdan sahibi vatan sevgisi ile bu meselelere baktığınız vakit bunun ya bir iç savaş hazırlığı ya da bir darba hazırlığı olduğunu görmek mümkündür. O sebeple dedik ki çözüm süreci dediğiniz süreç buna zemin hazırlıyor. Polisi karakola, askeri kışlaya hapsettiniz. Bir terörle mücadele etkili anlamda yapılmıyor, gelin bu işten vazgeçin dedik.
Muhtıra ve darbelere zemin hazırlandı
Üçüncü olarak da dedik ki devletin tepesinde hukuksuzluk tartışmaları yaşanıyor. Biz ihlal ediyorsunuz diyoruz siz etmiyoruz diyorsunuz. Bu bir tartışma yaratıyor. Hâlbuki yakın siyasi tarihimize baktığımızda bütün devletin tepesindeki hukuksuzluk tartışmaları demokrasi dışı arayışlara zemin hazırlamıştır. Muhtıralar, darbeler olmuştur. O sebeple gelin anayasal çizgiler içerisine girin hukuksuzluk tartışmalarını da bitirin dedik.
Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üzerine gidilsin
Dördüncüsü ise yapılan usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların da üzerine gidilsin, yargıya taşınsındı. Bakın bugün geldiğimiz noktada bizim söylediğimiz üç ilke esasen bugün devlet politikası halinde uygulanıyor. Yani anayasanın ilk dört maddesi tartışılmıyor, çözüm süreci kalmadı, devletin tepesindeki hukuksuzluk tartışmaları da bu anayasa değişikliği ile bitecek. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi’nin kuruluş gayesi, var olma sebebi, misyonu bu devleti bu milleti ebed müddet kılmaktır. Cumhuriyet rejimini yaşatmak ve cumhuriyetin temeline de sahip çıkmaktır. Bu devletin kuruluş iradesi Türk milliyetçiliğidir ve biz onun siyasi temsilcisiyiz. Dolayısıyla böyle bir misyona sahip bir partinin devletin temelleriyle, cumhuriyet rejimiyle, bunlara halel getirecek herhangi bir girişimin içerisinde olması mümkün mü? Asla mümkün değil. Milliyetçi Hareket Partisi’nin olduğu yerde anayasanın ilk dört maddesi de tartışılmaz, onunla bağlantılı tüm maddeler de tartışılmasına izin vermeyiz. Tüm bunlar tartışılıyorken 2011’de 2013 Aralık’ında biz o tartışmalara set çektik ve bambaşka bir noktaya getirdik.
“Tek adamlık” söyleminin üç sebebi var
Bu bir rejim değişikliği değildir. Bu bir iftiradır. Yine tek adam diktasından bahsediliyor. Bunun da gerçeklikle bağlantısı yoktur. Bunu üç sebepten dolayı söylüyorlar. Bunlardan bir tanesi Cumhurbaşkanı’na verilen kararname yetkisinden dolayı bunu söylüyorlar. İkincisi meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verme yetkisinden dolayı söylüyorlar. Üçüncüsü de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ve Anayasa Mahkemesi’ne Cumhurbaşkanı’nın yapacağı üye atamasından dolayı söylüyorlar.
Bakanlar Kurulu yerine, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi
Cumhurbaşkanı’na bir kararname yetkisi veriliyor ama bu yetki kanun gücünde değil birincisi. İkincisi sadece yürütme alanı ile sınırlı. Nedir o? Bugün Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun yaptığı işlerle ilgili. Bugün Bakanlar Kurulu kararı ile düzenlenen bir takım işler var. Bakanlar Kurulu kararı artık kalmayacağı için bunun yerine Cumhurbaşkanlığı kararnamesi getiriyor. Ancak bu bugünkü kanun hükmünde olan kararnameler gibi değildir. Buradaki Cumhurbaşkanı’nın çıkaracağı kararname dolayısıyla mevcut kanunlara aykırı olamayacak. Bugün yedi binin üzerinde kanun var. Bütün bunlara aykırı bir düzenleme yapamayacak Cumhurbaşkanı. Yasama ve yargı ile ilgili düzenleme yetkisi de olmayacak. Cumhurbaşkanı’nın kararnamesi ile ilgili konuda meclis de bir kanun çıkartırsa, kararname düşecek ve hükümsüz kalacak. Anayasanın temel haklar, kişi hakları gibi kısımlarında da bir düzenleme yapamayacak. Cumhurbaşkanı’nın yapacağı her kararname de Anayasa Mahkemesi’nin denetiminde olacak. Cumhurbaşkanı istediği gibi astığını asamayacak, kestiğini kesemeyecek.
12 Eylül 1980’de fesih söz konusuydu
Bir diğer çok konuşulan konu da fesih… Fesih kavramı var olanı tamamen ortadan kaldırmak anlamına geliyor. Mesela 12 Eylül 1980 darbesinde meclisin ortadan kaldırılması, fesih söz konusuydu. Bugün verilen bu yetki meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verme yetkisidir ve zaten şu anda bizim anayasamızda da bu yetki vardır. 1 Kasım seçimlerinde de bu yetki kullanıldı. Henüz 45 günlük koalisyon görüşme süresi tamamlanmamışken Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki “Bu görüşmelerden ben bir şey çıkmayacağını anladım ve anayasal yetkimi kullanıyorum ve meclis seçimlerinin yenilenmesine karar veriyorum. 1 Kasım’da seçim var” dedi. Şimdi ne diyoruz? “Ey Cumhurbaşkanı. Sen böyle bir karar alırsan senin de görevin sona erer. Senin 5 yıllık seçilmişlik hakkın da kaybolur.” Yine aynı yetkiyi TBMM’ye veriyoruz. TBMM’de kendi seçimlerinin yenilenmesi şartıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminin yenilenmesine karar verebilecek. Burada yasama ve yürütmenin birbirini denetlemesi söz konusu.
Referandum sonra 2 madde yürürlüğe girecek
Bir diğer konu da yargıyı istediği gibi tanzim edeceği iddiaları… Bu da doğru değil. Anayasa değişikliğinde HSYK’nın yapısı değiştirilmekte. Mevcutta 22 olan üye sayısı 13’e indiriliyor. İlk defa bir şey yapılıyor. İlk defa bu 13 üyenin 7 tanesini de TBMM seçecek. Bu üyeler de nitelikli çoğunlukla seçilecek. Referandum sonrası yürürlüğe girecek iki madde var. Bir tanesi de bu HSYK ile ilgili düzenleme. Bu parlamento bir iki ay içerisinde 7 üyeyi seçecek. Önce 2/3 aranacak bulunamazsa 3/5 aranacak. Mevcut iktidarın bu sayısı var mı? Yok. Dolayısıyla bu sistemin en tetik özelliği uzlaştırma kültürünü hâkim kılıyor olması ve denge mekanizmasını barındırıyor olması.
Anayasa Mahkemesi ile ilgili iddialar da var. Mevcutta doğrudan ya da dolaylı olarak 14 tane üyeyi atıyor iken şimdi 2 tane bu azalıyor.
Cumhurbaşkanı’nın bu sistemde tek adam olacağı hatta bu yetkilerin evliyaya verilse onu bile azdıracağı iddiaları doğru değil. Bu söylediğim üç konudan dolayı bu iddialar var ancak bunların gerçekle bağlantısı yok.
Kanunları sadece TBMM yapacak
Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkıyor deniyor. Tam tersine şimdi bir kuvvetler ayrılığı olduğundan bahsetmek mümkün mü? Hükümet zaten meclisteki güçlü partiden çıkıyor. Dolayısıyla hükümet yasamayı tahakkümü altına alıyor. Muhalefet milletvekilleri teklif veriyor ama bu sistem onların yasalaşmasına pek imkan vermiyor. Tek başına iktidar karar veriyor. Dolayısıyla kuvvetler ayrılığı şu anda da yok. Yürütme, yasamaya hâkim. Şimdi ne yapıyoruz? Artık hükümet ve Cumhurbaşkanı kanun tasarısı getirme yetkisine sahip olmayacak. Bundan sonra kanunları TBMM kendisi yapacak. Kanun tekliflerini de milletvekilleri yapacak. Cumhurbaşkanı sadece her yıl bütçe kanununu getirecek. Bu düzenleme ile kuvvetler ayrılığı daha da güçlendiriliyor.
Dışarıdan bakanlar atanacak. Bu bakanlar da çalışacak. Nasıl çalışacak? Kanun hazırlayarak. Bu kanunu nasıl yapacaklar? Meclis’e getirecekler. Her milletvekiliyle, partiyle uzlaşacak. Dolayısıyla uzlaşma kültürünü de geliştiriyor. Bu anayasa değişikliği hem Türkiye’nin istiklali için önemlidir, hem istikbali için önemlidir hem de istikrarı için önemlidir. Bu sebeple de biz “evet” kampanyası yürütüyoruz.
Aksu’nun açıklamalarının ardından program soru cevap şeklinde devam etti. Sonrasında ise toplu fotoğraf çekimi ile program sona erdi. -SHA / EYÜP CAN BALABAN