“… 3, 2 ve 1… Yaşasıııın, yepyeni ve güzel bir yıla girdik(!) Mutlu Yıllar Türkiye!”
Bu ve buna benzer bir sürü çığlık atıldı 1 Ocak 2017’nin ilk dakikalarında. Ne sevinçler yaşandı. Yepyeni umutlar yeşerdi güzel gülerin geleceğine dair. Hatta tertemiz dilekler tutuldu. Gerçekleşmesini umutla beklediğimiz tertemiz dilekler… Kimisi güzel bir iş istedi, kimisi iyi bir üniversite kazanabilmeyi, kimisi sevdiğiyle evlenebilmeyi belki… Hatta küçük bir çocuk belki ayaklarını sıcacık tutacak bir bot dilemiş olabilir ya da ne bileyim belki de bir bisiklet dilemiştir yazı hayal ederek.
Ahh 2017… Ne güzel umutlarla bekledik biz seni. Kollarımızı açıp bir annenin çocuğunu kucaklayışına hazırlandığı gibi hazırlandık. Çünkü güzel günlere ihtiyacımız vardı. Hayallerini kurduğumuz o güzel günleri sen getirirsin düşüncesiyle heyecanla bekledik biz seni. Sen geleceksin diye kimimiz padişahlara layık sofralar kurup tüm aileyi toplayıp başında bekledik, kimimiz çıktık dışarılarda tanımadığımız yüzlerce insanla aynı sevincin içinde kutlamalara katıldık. Mecnun’un Leyla’sını beklediği o umut, o heyecanla bekledik biz seni… Hoş geldin! Ama… Ama diyorum keşke böyle gelmeseydin… Keşke tanımadığımız ama aynı sevinci, aynı heyecanı yaşadığımız 39 kardeşimizi aramızdan alıp gelişinle götürmeseydin.
Her neyse Tekrar Hoş Geldin(!)