Tarih boyunca yaşanmış sosyal çalkantılar, savaşlar, soykırımlar, göçler, salgınlar… tüm bunlar edebiyata ve sanata konu edilirse insanlığın müktesebatında yer alır, ciddiye alınır, anlaşılır, ders çıkartılır.
Edebiyat ve sanata konu edilmeyen kırımlar, yıkımlar sadece istatistiki veridir.
. . .
XXI. yüzyılın en önemli olayı olan Arap Baharı bir taş atıp kırk kuş vurmak oldu.
Ortadoğu bir daha durulmamak üzere çalkalandı.
Kağıttan da olsa devlet yapısı ve istikrarın olduğu bölgeler kaosa teslim edildi.
İslam, dünya kamuoyuna yok edilmesi gereken bir sapkınlık olarak sunulup kabul ettirildi.
Suriye yerli nüfustan büyük ölçüde arındırılarak isteyenin koyun otlatabileceği boş bir mera haline getirildi.
Ortadoğu stratejisinin yeni emanetçisi olarak seçilen Kürdistan’ın Akdeniz’e çıkışı sağlandı.
Türkiye güneyinden çepeçevre kuşatıldı.
Beş altı milyon vasıfsız, eğitimsiz, niteliksiz, işsiz sığınmacı Türkiye’ye doldurularak ülkenin demografik, etnik, kültürel, linguistik yapısı bir daha asla eski halini alamayacak ölçüde alt üst edildi.
Bu sayede uzun vadede Türk milli varlığı yok oluşun girdabına sokuldu.
Türkiye’nin güney ve doğu bölgelerinde etnik yapı uzun vadede bölgenin Türkiye’nin elinden çıkmasını sağlayacak şekilde Türkler aleyhine bozuldu.
. . .
Tüm bu sosyal hareketliliğin dişlileri arasında kalanlar, dili dini, soyu sopu ne olursa olsun ‘insan’dı.
Evleri yıkılan, yurtları ateşe verilen, sevdiklerinden ayrılan ve bilinmeze sürülen insan…
Onların uğradıkları mağduriyetler bile politika malzemesi kılındı.
Bu küçük öykü, dünya tarihinin en büyük politik planlarından birisi olan Arap baharının ‘insani boyutunu’ dile getiren ilk eser olması dolaysıyla anlamlı.
. . .
Ihlamur dergisinin emektarları Hakan Sarı ve Yusuf Kosar’a, öyküye eklediği muhteşem çizimlerle bambaşka değer katan Turan Vardar’a, beni Ihlamur’dan haberdar eden sevgili kardeş Şaban Özdemir’e teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler.