Piri Mehmet Paşa Camii bahçesinde top oynadığımız ve cami duvarıyla “verkaç” yaptığımız yıllar… Sadece futbol mu? Misket vurmaca, artist bulmaca, kaçıp kovalamaca derken zamanı unuttuğumuz o şahane günler; hava kararmaya yüz tutunca duyduğumuz ezan sesiyle birlikte herkes evinde sofranın hazır olduğunu anlar, (Ezanı duymazdan geldiysek, Annemin ya da Emine Teyze’ nin sesiyle evlerimize koşar) aceleyle yenen yemekten sonra saklambaç oynamak için tüm çocuklar hep birlikte yine cami bahçesine ışınlanırdık. Televizyonda “Uzay Yolu” nu seyrettiğimiz için en hızlı yolculuğun ışık hızıyla yapılabildiğinden haberimiz vardı o günlerde:)
Gündüz oyunlara mola verdiğimiz zamanlar Tekirdağ Köftecisi’ nin yanındaki “Ebru Pastanesi” nin kapısından heyecanla girer, büyük cam vitrinin karşısında dikilir, keşkül mü spangele mi alacağımıza karar vermek için bir süre düşünür ve aldığımız tatlıyı (birbirimizi özendirmek için) ağzımızı şapırdata şapırdata yerdik. Pastanenin sahibi, saçları seyrelmiş, alnı açık orta yaşlı adam, sakin kişiliğiyle her istediğimizi sabırla yerine getirir ve yüzümüze hep sevgiyle, anlayışla bakardı.
Aynı adamın yıllar sonra, çok iyi oynadığım bir maçtan sonra yanıma gelip: “Kimin oğlusun sen?” diye sorduğunu anımsıyorum…
Silivrispor Genç takımında yeni yeni oynamaya başladığımız yıllardı.
Çok sonraları onun da gençliğinde ne kadar iyi bir futbolcu olduğunu öğrenmiş ve kendisiyle spor dergim (Ufuk Çizgisi) için röportaj yapmıştım.
Bir dönem Silivri Gençlerbirliği takımının kaptanlığını da yapmış olan sevgili Seyfettin Surav’ ı rahmetle ve saygıyla anıyorum.